Alışık olduğumuz keşmekeş ve telaştan son derece uzak, tatlı ve bir o kadar da büyüleyici... Avrupa'nın gastronomi başkenti San Sebastian! Üç ay kadar yaşama şansı bulduğum bu şehri bir de benden dinleyin.
Koşturmacaya o kadar alışmış, aceleci bir şekilde yaşıyoruz ki çoğu zaman her gün önünden geçtiğimiz bir kafeyi fark edemiyoruz. Özellikle metropol bir şehirdeyseniz, her şeye çok aceleniz var demektir. Bunu San Sebastian’a gittiğimde çok daha net anladım. Sokaklarda anın tadını çıkararak, etrafına bakınarak yürüyen insanlar... Hiç saate bakılmadan, sadece karşıdakine odaklanarak yudumlanan içecekler ve edilen sohbetler... Bizim için ne kadar büyük bir lüks gibi geliyor, değil mi?
Sabah Old Town’da evden dışarı adımınızı attığınız anda bir yerlerden gelen müzik sesi sizi alıp götürüyor. Birkaç adım ilerlediğinizde 60’lı yaşlarındaki çiftlerin dans ettiğini görüyorsunuz. Yürümeye devam ettiğinizde akordeon çalan sanatçılar ve çocuklar için akrobasi gösterileri yapan şov ekipleriyle karşılaşıyorsunuz. San Sebastian’da bunlar istisnasız her gün görebileceğiniz manzaralar. O kadar aceleye yer yok ki bu şehirde, her şey belli bir düzen içinde ilerliyor. Öyle ki otobüslerde bile şoförün ne zaman hareket edeceğini gösteren sayaçlar var. Bazı duraklarda araçtan inip sigara molası veren otobüs şoförlerine sıkça rastlayabilirsiniz. Hal böyle olunca insanların yüzlerindeki gülümsemelere şaşırmamak gerek.
Sokakları, köprüleri, manzaralarıyla ilk andan itibaren büyüleyen bu şehir, keşfetmeye doyamayacağınız bir gastronomi deneyimine dönüşüyor. Bildiğimiz İspanya’nın meşhur tapasının, Bask Bölgesi’ndeki adı: Pintxos.
Her yerde rahatlıkla bulabileceğiniz fakat özellikle Old Town’da yan yana sıralanmış sokaklardaki pintxos barları, bu lezzet deneyiminin zirvesini oluşturuyor. Pintxos kültürünü, bu şehrin rahatlığının ve telaşsızlığının bir yansıması olarak görüyorum. Asla doyumluk değil, tamamen anın tadını çıkarmaya ve yediğinizden zevk almaya yönelik harika içki eşlikçileri. Bizim kültürümüzdeki mezelerin bir versiyonu gibi düşünebilirsiniz. Genellikle ayakta, masaların etrafında sohbet esnasında bir dilim ekmek üzerine hazırlanmış çok çeşitli malzemelerle sunuluyor. Asla tam anlamıyla doymuyorsunuz ama her lokmada daha fazlasını istiyorsunuz. Zaten onların da amaçları doymak, doyurmak değil. Fiyatlar mekâna göre değişmekle birlikte, tanesi yaklaşık 6-7 Euro civarında.
O kadar lezzetli bir deneyim ki... Kırmızı soğan ve kızarmış kalamardan oluşan basit bir taco’yu gözüm kapalı üç ısırıkta yediğimi hatırlıyorum. Beni en çok etkileyen şeylerin başında bu farkındalık duygusu geliyor. Günlük hayatın koşturmacasında, bir an önce doyalım da işimize devam edelim diye yemek yiyoruz. Ama çoğu zaman yediğimiz şeyin içindeki lezzetleri fark edemiyoruz. San Sebastian, ufacık bir pintxos’tan nasıl büyük bir lezzet alınabileceğini gösteriyor ve bize “tadını çıkarmak” dediğimiz şeyi hatırlatıyor.
Mutlu olduğumuzda, telaşsız ve rahat bir şekilde yediğimiz yemekten maksimum lezzeti alıyoruz ve bu da bizi daha da mutlu ediyor. Seyahatin sonunda geriye dönüp baktığımızda, “Ne güzel bir seyahatti!” diyoruz ve aklımızda en çok, yediğimiz yemeklerin lezzeti kalıyor. Hepimizin hafızasında, babaannelerimizin yaptığı o yemeklerin ayrı bir yeri vardır. Çünkü çocukken tek derdimiz ,babaannemizin yaptığı o leziz yemeği yemek ve önümüzdeki çizgi filmi izlemekti. Koşuşturmacalar ve kaygılar olmadığı için, yediğimiz lezzetler hafızamıza kazındı.
İşte San Sebastian da bizde aynı duyguları uyandırıyor. Şehrin büyüleyiciliği ve rahatlığı, yediğimiz yemekten maksimum zevk almamızı sağlıyor. Güzel yemek yediğimiz yerde güzel anılar birikiyor. Başta da söylediğim gibi, pintxos kültürü bu telaşsızlığın ve rahatlığın bir eseri. Döngü şu şekilde işliyor: Sakin bir zihin, güzel yemek, güzel anılar, mutluluk... Ve yeniden sakin bir zihin. Baran ERDİNÇ 19.02.2025
B
Baran Erdinç
BLOG YAZILARIMIZI KAÇIRMA!
Haftalık bültenimize abone olarak en yeni blog yazılarımızdan, incelemelerimizden ve rehberlerimizden haberdar olun.