Blog'a Dön
📝YAŞAM

İyilik Modern Dünyayı Terk mi Etti?

5 dk okuma
İ
İpek Mocul
Yazar

Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm isimli kitabından Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal tarafından uyarlanan Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit oyunu sanırım son zamanların en yankı yapan oyunlarından biri oldu. Ben de çok sevdiğim bir arkadaşım ile bu oyuna bilet almışken tarihe çok az bir zaman kala gidemeyeceğimi fark ettim. Ama oyundan önce kitabın kendisini okumak istediğim için kitabı çoktan almış, okumaya da başlamıştım. İyi ki de öyle yapmışım. Oyuna gidememiş olsam da yardımlaşma teması üstüne beni çok düşündüren bu kitabı okumuş oldum. Latife Tekin, kitabın genelinde Türk toplumunun gelenek ve göreneklerine geniş yer veriyor; hem olumlu hem olumsuz yönleriyle, kahramanların yaşamlarıyla ilişkilendirerek bu gelenekleri bize aktarıyor. Bence bu gelenekler arasında en olumlu fark yaratan unsur, yardımlaşmanın Türk toplumundaki yeri. Kitapta ne zaman köye biri gelse ya da biri köyden taşınsa, biri askere gitse ya da evlense; hem işlerin yürütülmesinde hem de maddi anlamda bir yardımlaşma ortaya çıkıyor. Kitap boyunca, o dönemin yardımlaşma anlayışı ile günümüz modern dünyasının yaklaşımı arasında karşılaştırma yapmaktan kendimi alamadım. Özellikle köyden kente göç sonrası aile bireylerinin, her ne kadar bu durum “bireyselleşme” olarak adlandırılsa da, aslında yalnızlaştığını görmek; şehir yaşamının bizi sadece yardımlaşmadan değil, beraberlik duygusundan da uzaklaştırdığını fark etmemi sağladı. Peki, bizi eski usul çevremizdekilerle dayanışmaktan uzaklaştırıp kilometrelerce ötedeki insanlara odaklanmaya iten şey ne? Sosyal medyanın, diğer pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da büyük etkisi olduğuna inanıyorum. Yardımlaşmayı teşvik etse de, aynı zamanda insanlarda sorumluluğu başkalarına atma eğilimini körüklüyor ve bizi ihtiyaç karşısında duyarsızlaştırıyor. İnstagram’da gördüğümüz büyük yardım kampanyaları ve bu kampanyalarda toplanan yüklü bağışlar karşısında, gerçek dünyada ihtiyaç sahibi birine artık giymediğimiz bir kazağı vermek ya da evimizin önündeki kediyle yemeğimizi paylaşmak yetersizmiş gibi hissettiriyor. Çünkü zaten bunu daha etkili yapan insanlar var sosyal medyada. Peki ama, bizim tanıdığımız, o kazağa ihtiyacı olan kişi bu “etki alanının” içinde mi? Ya da gerçekten yardıma ihtiyacı olan herkes sosyal medyada sesini duyurabiliyor mu? Kurumsal dünyanın da benzer bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum. Büyük şirketlerin çeşitli nedenlerle düzenlediği yardım kampanyaları karşısında bireysel yardımların etkisi sınırlıymış gibi görünüyor. Oysa yakın zamanda katıldığım bir şirket etkinliğinde, genel müdürün sokak hayvanlarına yönelik yardımın bireysel düzeyde yapılmasının daha faydalı olduğuna dair görüşü dikkatimi çekti. Kurumsal şirketler bu sorumluluğu bireylerden beklerken, bireyler de bu görevi kurumlardan beklerse ne olur? Sorumluluğu birbirimize atmak, odadaki fili görmezden gelmenin ve acıya duyarsızlaşmanın bir yolu değil mi? Elbette ideal bir dünyada, “yardımlaşma” kavramına bu kadar büyük anlamlar yüklenmesine gerek kalmazdı. Ancak bizim ideal olmayan dünyamızda, belki de sahip olduğumuz en kıymetli erdemlerden biri bu olabilir. Devletin var olduğu bir ortamda bireyin bu kadar fazla sorumluluk üstlenmesi haksızlık olsa da bizi insan yapan şeylerden biri de bu sorumlulukların farkında olmak değil mi? Modern dünyada, bireyselleşme adı altında yalnızlaşmaktan kurtulmak ve iyiliğe yaklaşmak ne kadar zor görünse de, sonuçlarının bu zahmete değeceğine inanıyorum. Yapmamız gereken tek şey, artık topu başkalarına atmayı bırakmak ve gözlerimizi kaçırmaktan vazgeçmek. Kaynakça: Tekin, L. (2023). Sevgili Arsız Ölüm. Can Yayınları

Paylaş:

İlgili Yazılar

BLOG YAZILARIMIZI KAÇIRMA!

Haftalık bültenimize abone olarak en yeni blog yazılarımızdan, incelemelerimizden ve rehberlerimizden haberdar olun.